Take a fresh look at your lifestyle.

Farzlardan sonra Salaten Tüncina okumak bid’a mıdır ?

Salaten Tüncina

Farzlardan Sonra Salatan Tuncina Okumak Bid’a Mıdır?

      Soru: Farz namazlardan sonra okunan Salaten Tüncina duasının kaynağı nedir? Kimden gelmektedir? Sünnette var mıdır?

          Cevap: Farz namazından sonra dua etmek bidat değil, sünnettir.

        Nitekim, Ebu Davud, Nesaî ve Tirmizî’in rivayet ettiği bir hadiste peygamberimiz(a.s.m) şöyle buyurmuştur. “Biriniz namazı kıldıktan sonra, Allah’a hamdu sena etsin, sonra Peygamber’e salavat getirsin, ondan sonra dilediği dualar yapsın”

(bk. Neylu’l-Evtar, 2/577)

        Evet , bir şeyin sünnet olması, ya da makbul olması için tamamen aynı şekliyle sünnette bulunmalıdır diye bir kaide yoktur. Aslının sünnette olması yeterlidir.
        Kur’an-ı Kerim ve Allah Resulü (sav) bizleri pek çok faziletli amellere teşvik eder. Bazen bunun nasıl olacağı bütün ayrıntıları ile zikredilip sınırları çizilirken, bazen de sadece yapılması istenir ve fazla ayrıntılara girilmez. Ne zaman ve nasıl yapılacağı hakkında fazla tafsilat yapılmaz.

        Mesela, Resul-ü Ekrem (asm) şu hadis-i şeriflerinde üç İhlâs Suresi okumanın bir hatim sevabı kazandıracağını bildirmiştir: “Resulullah (asm) bir gün ashabına: ‘Sizden biri bir gecede Kuran-ı Kerim’in üçte birini okumaktan caiz midir?’ diye sordu. Buna hangimiz güç yetirebilir? dediler. Resulullah (asm): “Allahu Ahad, Allahus Samed (ihlas Süresi) Kur’an’ın üçte biridir.” buyurdu.”

(Buhari, Fedailul Kuran 13, Tevhid 1)

        Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ne, namazın farzlarından önce, cemaat içinde, bu hadise dayanarak, müezzinin üç İhlâs okuması adeti sorulmuş, o da şöyle cevaplamıştır:
        “Üç İhlâs bir Fatiha muhtasar (özet) bir hatim hükmünde olduğundan, ona vakit tahdid edilmez (vakti sınırlanmaz). Her vakitte gayet müstahsendir (güzeldir).”
Bunun anlamı şudur. Peygamber Efendimiz (asm) üç İhlâs hatmi yapmaya teşvik ettiği için, şu vakitte yapılabilir ama şu vakitte yapılamaz gibi sınır konulmaz. Namazın farzından önce ya da sonra yapmanın hiçbir sakıncası yoktur. Ne zaman okunsa gayet güzeldir, faziletlidir ve sünnettir.

        Salaten Tüncina ise pek çok dua kitaplarında geçmekle beraber bunların en meşhuru Delailül Hayrat’tır. Delailul Hayrat ise, en meşhur, en muteber ve en faziletli salavatların toplandığı bir kitaptır. 1400’lü yıllarda yaşamış olan Şazelî şeyhlerinden Süleyman Cezulî Hazretleri tarafından, en meşhur salavatlar toplanarak yazılmıştır.

        Bediüzzaman Hazretleri bu salavat hakkında şunları söyler: “Âlemce meşhur ve gayet mücerreb (faydası çokça tecrübe edilmiş) ve umum aktabların mergubu (kutup makamındaki büyük evliyalarca rağbet görmüş) bir salavat-ı şerifedir.”

        Peygamberimize salavat okumak sünnette elbette vardır. Hatta Hanefî Mezhebi’nin en büyük fıkıh mecmualarından olan İbn-i Âbidin’in 2. cildinde, ayetle emredildiği için ömürde en az bir kez okumanın farz, Peygamberimiz’in ismi geçtiğinde okumanın vâcib ve bundan başka her vakitte salavat okumanın müstehab olduğu bildirilmiştir.

        Peygamber Efendimiz’e (asm) salavat okumak, Allahu Teala Hazretleri’nin bizlere bir emridir. Kur’an da şöyle buyurur: “Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve selam verin”

(Ahzab, 56)

        Resul-ü Ekrem (asm)’ın da ona salavat okumaya teşvik eden pek çok hadisleri vardır. Birisi şöyledir: “İnsanların kıyamet günü bana en yakın olanı, bana en çok salavat okuyanıdır.”

(Tirmizi)

        Allah ve Resulünün emir ve tavsiyeleri üzerine, tarih boyunca ümmet-i Muhammed (sav) değişik şekillerde pek çok salavatlar yazmışlardır. Bu salavatlarda ümmetin büyükleri olan o zatlar, Peygamberimiz (asm)’a onun yüce faziletlerini kendilerince anarak salat ü selam getirmişlerdir. Mesela, Hz. Ali’nin, Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin, Seyyid Abdulkâdir-i Geylanî Hazretleri’nin, Ahmed-i Bedevî Hazretleri’nin ve daha pek çok evliyaların salavatları meşhur olmuş ve bu gün de okunmaktadır.

        Salaten Tüncina’nın farz namazlardan sonra okunmasına gelince; yukarıdaki izahlarda görüldüğü gibi salavat okumak sünnettir. Ayrıca şu vakitte okunur ve şu vakitte okunmaz diye bir sınır da konulmamıştır. Bu cihetle farzdan hemen sonra okunmasının hiç bir sakıncası yoktur. Bilakis namazın kabul olmasına da bir vesiledir. Çünkü iki makbul dua arasında yapılan dua makbul olur. Mesela, farza başlarken okuması sünnet olan Kamet Duası da aslen Peygamberimiz’in (asm) ümmete ders verdiği bir salavattır. Namazın sonunda ise Salaten Tüncina okuyoruz. Böyle yaparak namazımızı iki makbul dua olan iki salavat arasına almış alıyoruz. Bunun kıldığımız namazın makbuliyetine bir sebeb olacağını Allah’ın rahmetinden ümit ediyoruz.

        Farzdan sonra Tüncina okumanın en önemli hikmeti de budur. Yani namaz iki salavat-ı şerife arasına alınarak kabule yakın olması niyet edilmektedir. Salavat, Peygamber Efendimiz’e rahmet duası manasına geldiğinden, kabul edileceği şüphesiz, makbul bir duadır.

        Üstad Bediüzzaman Hazretleri, iki makbul dua arasında yapılan duaların makbuliyetine şöyle temas etmiştir: “Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur.”

(Mektubat)

        Aslında namazın sonunda salavat okumanın garipsenecek hiçbir tarafı yoktur. Çünkü değil namazın dışında, içinde dahi Allah ve Resulünün emri ile, son oturuşta Salli ve Bârik olarak bilinen iki salavat okuyoruz. Tamamen Allah için yapılan bir ibadetin içinde dahi Allah Resulünün hatırlanması ibadetin manasına bir zarar vermiyorsa, elbette dışında hiç vermez.

        Namaz bittikten sonra okunması, Peygamberimiz (sav) okumamış da olsa sünnete muhalif hiç bir durum teşkil etmez. Aslen sünnet olması yeterlidir. Bir şeyin bid’a olmaması için aslının sünnette olmasının yeterli olduğunu Üstad Hazretleri şöyle anlatır:

        “Fakat, tarîkatta evrad ve ezkâr (zikirler) ve meşrebler (hususi uygulamalar) nev’inden olsa ve asılları Kitab ve Sünnetten ahzedilmek (alınmak) şartıyla ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mukarrer olan (yerleşik) usûl ve esasat-ı sünnet-i seniyeye (sünnetin asıllarına ve temellerine) muhalefet ve tağyir etmemek (zıt olup bozmamak) şartıyla, bid’a değillerdir.

(Sünnet-i Seniye Risalesi)

        Bu sebeble, Tüncina okumak ümmet içerisinde zamanla rağbet görmüştür. Eğer bir sakıncası olsa idi, zaten ümmetin âlimleri buna müsaade etmez ve sakıncalı olduğunu bildirirlerdi.

        Böyle, amellerin daha faziletli olan şeklini yaparken cemaatin adet ve tercihinin önemli olduğunu Üstad Hazretleri şöyle anlatır: “Böyle efdaliyet (hangisi daha faziletli olduğu) meselesinde, kabul-ü âmmeyi (umumun kabulünü) ihsas eden (gösteren) âdet-i cemaat (cemaatin uygulaması) medar-ı tercihtir (tercih sebebidir). Âdet-i İslâmiye nasıl gelmiş, o daha efdaldir.”

(Barla Lahikası)

Son bir anekdot;

Bu konuda İbni Fakihani (Fecri Münir) isimli kitabında özetleyeceğim şu olayı nakleder:

Maneviyat büyüklerinden Ebu Musa fırtınalı bir havada gemide imiş. Müthiş bir fırtına gemiyi batırmaya ramak kaldığı sırada Peygamber Efendimize iltica etmiş:

Ya Resulallah gemimiz batacak içindeki bunca masumlar suya gark olup ölecekler. Lütfen bize bir kurtuluş çaresi göster!..

O sırada kulağına şöyle bir hitap vaki olmuş: Ey Ebu Musa! Tüncina duasını okuyun! Yani kurtaran duayı okuyun kurtaran duayı…

Demiş ki: Ya Resulallah bu Tüncina duası hangisidir biz bilmiyoruz?

Efendimiz (sav) bugün namazlardan sonra okumakta olduğunuz (salaten Tüncina)’yı okumuş bunu okuyun diye tenbih buyurmuş.

Gemide ki yolcular hep birlikte bunu Ebu Musa’dan öğrenip okumuşlar fırtına dinmiş sağ salim karaya ayak basmışlar.

Bu duanın bu gibi özelliklerinden doalayıdır ki bizim de hudutlarımızda düşman tehlikesi belirince eli silah tutan askerlerimiz hudut boylarına gidip maddi silahıyla karşı koyarken içerde seccadesi başındaki müminler de hep bu kurtaran duayı okumuşlardır.

Maddi silah yanında manevi silahla da düşmanı sınırlarımızdan kovmuşlardır.

Bu konuyu Ehli Sünnet mecmuasında yazan merhum Zapsu bir teklifte bulunmuş ve demiştir ki:

Harpte sınırlarımızda beliren düşman tehlikesini önlemek için camilerimizde diyanet tarafından okunması istenen (Salaten Tüncana)’yı artık bırakmalıyız. Zira tehlike geçmiştir.

Yarın  korusun bir tehlike daha söz konusu olursa o zaman neyi okuyacağız.

Faslı Davut efendinin yazdığı (Delailül Hayrat)’ta da geçen bu salavatı şerife için Bediüzzaman Hz. (bir çok aktabların okumakta titizlik gösterdiği salavat) diye bahseder.

Bu salavatı şerife ilham ile yazılmıştır. Ne okuyana nede okumayana bir ısrar olmamalıdır. Okunursa sevabı var okunmazsa günahı yoktur. Ben şahsen okurum okunmasını da isabetli bulrum. İsmi üstünde kurtaran salavat.

Netice olarak; Tüncina okumak, namazdan sonraki tesbihatı topluca yapmak, farzdan önce üç İhlâs okumak gibi asılları sünnetten kaynaklanan ve ibadet olan uygulamalar sünnete uygundur, bid’a değillerdir. Bu güne kadar ehl-i sünnet âlimlerinin destekleyip itiraz etmemeleri sebebiyle cemaatin âdeti haline gelmiş olmaları da makbuliyet ve faziletlerinin başka bir yönden açık bir ispatıdır.

Yoruma kapalı.