Take a fresh look at your lifestyle.

Kur’an-ı Kerim Niçin Nazil Olmuştur?

Kur’an nedir? Tarifi nasıldır?

 Elcevab: (Ondokuzuncu Söz’de beyan edildiği ve sair sözlerde isbat edildiği gibi) Kur’an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-i tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

  

SUAL: Kur’an-ı Kerim niçin nazil olmuştur?

CEVAP: Sualin cevabına geçmeden önce Kur’an’ın külli bir tarifi nakledilip akabinde hikmet-i inzalin bazıları zikredilecektir.

Kur’an nedir? Tarifi nasıldır?

 Elcevab: (Ondokuzuncu Söz’de beyan edildiği ve sair sözlerde isbat edildiği gibi) Kur’an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-i tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri… Ve zeminde ve gökte gizli esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı.. ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i Rahmaniye ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi, temeli, hendesesi.. ve avalim-i uhreviyenin mukaddes haritası… Ve zât ve sıfât ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katıı, tercüman-ı satıı… Ve şu âlem-i insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyası.. ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem birkitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci’ olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi’ bir Kitab-ı Mukaddes’tir. Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhane hükmünde bir Kitab-ı Semavî’dir. Sözler 366 p2

 

 İnsan fıtraten ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesaiye muhtaçtır. Ve ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmesi için de çalışmalarının semerelerini mübadele etmek zorundadır. Bundan dolayı cemaat-ı insaniyenin adaletle iş görebilmesi için adaleti tesis eden kanunlara ihtiyaç vardır.

Çendan bu adalet sadece peygamberlerle de sağlanabilirdi ancak böyle bir durumda peygamberlerin vefatından sonra o adalet düsturları tahrib ve tevile uğrayarak tesirini kısa sürede kaybedecekti. Dolayısıyla böyle külli bir adaleti beşere ders verecek bir kanun kitabına ihtiyaç vardır ve böyle bir kanun kitabı da ancak ve ancak Kur’an-ı Azimüşşan’dır.

 

 …İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acib ve latif bir mizac ile yaratılmıştır. O mizac yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ: İnsan en müntehab şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, zînetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister.

 

 Şu meyillerin iktizası üzerine yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini, istediği gibi güzel bir şekilde tedarikinde çok san’atlara ihtiyacı vardır. O san’atlara vukufu olmadığından, ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesaî etmeye mecbur olur ki; herbirisi, semere-i sa’yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler.

 

 Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gazabiye, kuvve-i akliyeSâni’ tarafından tahdid edilmediğinden ve insanın cüz’-i ihtiyarîsiyle terakkisini temin etmek içinbu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-ı insaniye çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki; ferdler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur.Öyle bir kanun, ancak şeriattır… İşarat-ül İ’caz 84 p1

 

Kur’an, bu dünya misafirhanesinde imtihan olan insanların tekemmülleri için indirilmiştir.

 

  …Madem Kur’an, bu dâr-ı imtihanda bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında beşerin tekemmülü için nâzil olmuştur. Elbette şu dünyevî ve herkese görünecek umûr-u gaybiye-i istikbaliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse, sırr-ı teklif bozulur. Âdeta gökyüzündeki yıldızlarla vazıhan “Lâ ilahe illallah” yazmak misillü bir bedahete girecek. O zaman herkes ister istemez tasdik edecek. Müsabaka olmaz, imtihan fevt olur. Kömür gibi bir ruh ile elmas gibi bir ruh {(Haşiye): Ebu Cehil-i Laîn ile Ebu Bekir-i Sıddık müsavi görünecek. Sırr-ı teklif zayi’ olacak.} beraber kalacaklar… Sözler 267

 

Kur’an insanların hidayete ermeleri için indirilmiştir.

 

 …Hem Kur’an mütegayir, müteaddid hâdisatın ahkâmını beyan için geldiği halde, öyle bir kemal-i intizamı gösteriyor ki, güya bir hâdise-i vâhidin beyanıdır… Hem Kur’an, mütefavit mütederric irşadî bazı gayelere îsal ve hidayet etmek için nâzil olduğu halde,öyle bir kemal-i istikamet, öyle bir dikkat-i müvazenet, öyle bir hüsn-ü intizam vardır ki; güya maksad birdir. Sözler 414

 

 İnsanları doğru yolu irşad etmek için gönderilen peygamberlere Asırların ihtiyaçlarına göre bazı harikalar verilmiştir. En son ve en kamil peygamber olan Hz. Muhammed (A.S.M)’a da o asrın ihtiyacına uygun ve her cihetle kusursuz ve sair kitapların fevkınde olacak bir kitap göndermek icab ettiği için Kur’an nüzul etmiştir.

 

…Hazret-i Musa Aleyhisselâm’ın zamanında sihrin revacı olduğundan, mühim mu’cizatı ona benzer bir tarzda geldiği; ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın zamanında ilm-i tıb revaçta olduğundan, mu’cizatının galibi o cinsten geldiği gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın dahi zamanında Ceziret-ül Arab’da en ziyaderevaçta dört şey idi:

 Birincisi: Belâgat ve fesahat.

 İkincisi: Şiir ve hitabet.

 Üçüncüsü: Kâhinlik ve gaibden haber vermek.

 Dördüncüsü: Hâdisat-ı maziyeyi ve vakıat-ı kevniyeyi bilmek idi.

 İşte Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan geldiği zaman, bu dört nevi malûmat sahiblerine karşı meydan okudu:

 Başta ehl-i belâgata birden diz çöktürdü. Hayretle Kur’anı dinlediler.

 İkincisi ehl-i şiir ve hitabet, yani muntazam nutuk okuyan ve güzel şiir söyleyenlere karşı öyle bir hayret verdi ki, parmaklarını ısırttı. Altun ile yazılan en güzel şiirlerini ve Kâ’be duvarlarına medar-ı iftihar için asılan meşhur “Muallakat-ı Seb’a”larını indirtti, kıymetten düşürdü.

 Hem gaibden haber veren kâhinleri ve sahirleri susturdu. Onların gaybî haberlerini onlara unutturdu. Cinnîlerini tardettirdi. Kâhinliğe hâtime çektirdi.

 Hem ümem-i salifenin vekayiine ve hâdisat-ı âlemin ahvaline vâkıf olanları hurafattan ve yalandan kurtarıp, hakikî hâdisat-ı maziyeyi ve nurlu olan vekayi-i âlemi onlara ders verdi.

İşte bu dört tabaka, Kur’ana karşı kemal-i hayret ve hürmetleonun önüne diz çökerek şakird oldular. Hiçbirisi, hiçbir vakit birtek sureyle muarazaya kalkışamadılar. Mektubat 184 p1

 

Kur’an insanlara ubudiyet dairesinin vazifesini ve ahvalini talim eden bir kudsi kitabtır.

 

Madem Kur’an, beşer için nâzil olmuştur. Neden beşerin nazarında en mühim olan medeniyet hârikalarını tasrih etmiyor? Yalnız gizli bir remz ile, hafî bir îma ile, hafif bir işaretle, zaîf bir ihtar ile iktifa ediyor?”

 Elcevab: Çünki medeniyet-i beşeriye hârikalarının hakları, bahs-i Kur’anîde o kadar olabilir. Zira Kur’anın vazife-i asliyesi:Daire-i rububiyetin kemalât ve şuunatınıve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir… Sözler 265 p2

 

Bediüzzaman Hazretlerinin “…herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır.”(Mesnevi-i Nuriye 52 p3) sözünden hareketle insanların bu dünyada dahi saadetle yaşaması için bilmesi gereken tevhid hakikatini Kur’an bizlere ders vermek için nüzul etmiştir.

 

   …Bütün semavî kitabların ve bütün peygamberlerin en büyük davası Hâlık-ı Kâinat’ın uluhiyet ve vahdaniyetini ilândır. Kur’an baştan başa tevhidi gösterir… İşarat-ül İ’caz 228

 

 Tevafukat ise, ittifaka işarettir; ittifak ise, ittihada emaredir, vahdete alâmettir; vahdet ise, tevhidi gösterir; tevhid ise, Kur’anın dört esasından en büyük esasıdır. Mektubat 381 haşiye

 

Ebede müştak olan insanın ahiret hayatına olan ihtiyacı nokta-i nazarından Kur’an haşir ve ahireti bize ders vermek için indirilmiştir. Şöyle ki:

 

 …Ve madem Kur’anın dörtten birisi haşir ve âhirettir ve bin âyâtıyla onun isbatına çalışır ve onu haber verir. Elbette Kur’anın hakkaniyetine şehadet ve delalet eden bütün hüccetleri ve delilleri ve bürhanları, dolayısıyla âhiretin vücuduna ve tahakkukuna ve açılmasına dahi delalet ve şehadet ederler. Şualar 221

 

Kur’an, Bütün ukulü hayret içerisinde bırakan “Nereden? Nereye? Necisin?” üç sual-i müşkilin muammasını halledip insana gaye-i hilkatini talim etmek için indirilmiştir.

 

Sâniyen: Kur’andaki anasır-ı esasiye ve Kur’anın takib ettiği maksadlar; tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadetolmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz.

 

Sual: Kur’anın şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur?

 

Cevab: Evet benî-âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücud ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celbetti.“Şu garib ve acib mahluklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzerehilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı. Ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

 

Hikmet:Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir? Bu suale, benî-âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm,nev’-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevabda bulundu:

 

Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re’s-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî’nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’an-ı Azîmüşşan elimdedir. Şübhen varsa al, oku!

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın verdiği şu cevablar,Kur’andan muktebes ve Kur’an lisanıyla söylenildiğinden; Kur’anın anasır-ı esasiyesinin şu dört maksadda temerküz ettiği anlaşılıyor. İşarat-ül İ’caz 12

 

Bu kainat büyük bir kitaba benzetilirse, Kur’an bu kitabı kıraat edip ondaki delillerle marifetullahı, tevhidin mertebelerini ve iman hakikatlerini bizlere ders vermek için nüzul etmiştir;

 

…kâinat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraatı olan Kur’an, elbette her makamda, hattâ bazan bir sahifede çok maksadları takiben marifetullahtan ve tevhidin mertebelerinden ve iman hakikatlarından ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ zahirce zaîf bir münasebetle, başka bir ders açar ve o zaîf münasebete çok kuvvetli münasebetler iltihak ederler. O makama gayet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükseklenir. Asa-yı Musa 67

 

Kur’an bütün asırlarda bütün insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarını temin için nazil olmuştur.

Arkadaş! Bütün zamanlarda, bütün insanların maddî ve manevî ihtiyaçlarını temin için nâzil olan Kur’anın hârikulâde haiz olduğu câmiiyet ve vüs’at ile beraber, tabakat-ı beşerin hissiyatına yaptığı müraat ve okşamalar, bilhâssa en büyük tabakayı teşkil eden avam-ı nâsın fehmini okşayarak, tevcih-i hitab esnasında yaptığı tenezzülât, Kur’anın kemal-i belâgatına delil ve bahir bir bürhan olduğu halde, hasta olan nefislerin dalaletine sebeb olmuştur. Mesnevi-i Nuriye 79

 

Kur’an ahlak-ı seyyienin ref’î için indirildiği İşarat-ül İ’caz’da şöyle anlatılır.

Kur’an Arabistan’ın basit bedevilerini öyle bir istihaleye uğratmıştır ki, bunların âdeta meşhur olduklarını zannedersiniz. Hristiyanların telakkisine göre Kur’anın nâzil olmuş bir kitab olduğunu söyleyecek olsak bile, Kur’an putperestliği imha, Allah’ın vahdaniyet akidesini tesis, cinlere, perilere, taşlara ibadeti ilga, çocukları diri diri gömmek gibi vahşi âdetleri izale, bütün hurafeleri istîsal, taaddüd-ü zevcatı tahdid ile, bütün Arablar için İlahî lütuf ve nimet olmuştur. Kur’an bütün kâinatı yaratan, gizli ve aşikâr herşeyi bilen Kadir-i Mutlak sıfatıyla Zât-ı Kibriya’yı takdis ve tebcil ettiğinden, her sitayişe şâyandır. İşarat-ül İ’caz 220 p son

 

Kur’an tenezzülat-ı ilahi olup Halık-ı kâinat tarafından ibadına bir Rahmet eseri olarak indirilmiştir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Kur’an-ı Kerim bütün insanlara rahmettir. Çünki herbir insanın şu hakikî âlemden kendisine mahsus hayalî bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre Kur’andan fehm ve iktibas ettiği (hâfızasında) kendisine has bir Kur’an vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder.

Ve keza Kur’an-ı Kerim’in bir meziyeti şudur ki: Bütün ülema ve ehl-i meşreb gibi herkes hidayeti için, şifası için müteaddid surelerden ayrı ayrı âyetleri ahzedebilir… Mesnevi-i Nuriye 140 p son

 

…madem Kur’an en güzel şekilde ders verenAllah’ın hediyesi, bir nuru ve rahmetidir… Asa-yı Musa 250 p3

Şeriattaki rahmet, sema-i Kur’andandır…Sözler 712 p16

 

Kur’anhem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir, hem şeriattır, hem sadırlara şifa, mü’minlere hüda ve rahmettir. Mesnevi-i Nuriye 128 p2

 

كَثِيرًا:Evvelki كَثِيرًا den kemmiyet ve adedce çokluk irade edilmiştir. İkinci كَثِيرًاden keyfiyet ve kıymetçe çokluk kasdedilmiştir. Ve aynı zamanda, Kur’anın nev’-i beşere rahmet olduğunun sırrına işarettir. Evet insanların az bir kısmının fazilet ve hidayetlerini çok görmek ve göstermek, Kur’anın beşere karşı merhametli ve lütufkâr olduğunu gösterir. Ve keza bir fazilet sahibi, bin faziletsize mukabildir. Bu itibarla fazileti taşıyan az olsa da, çok görünür. İşarat-ül İ’caz 172 p2

 

Nev’-i beşere rahmet olan Kur’an; ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder. Medeniyet-i hazıra, beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir:

1- Nokta-i istinadı, kuvvettir.O ise, şe’ni tecavüzdür.

2- Hedef-i kasdı menfaattır. O ise, şe’ni tezahümdür.

3- Hayatta düsturu, cidaldir. O ise, şe’ni, tenazu’dur.

4- Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe’ni müdhiş tesadümdür.

5- Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci’ ve arzularını tatmindir. O heva ise, insanın mesh-i manevîsine sebebdir.

Şeriat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise: Nokta-i istinadı, kuvvete bedel haktır ki;şe’ni, adalet ve tevazündür.Hedefi de, menfaat yerine fazilettir ki; şe’ni, muhabbet ve tecazübdür.Cihet-ül vahdet de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî ve vatanî ve sınıfîdir ki;şe’ni samimî uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı, yalnız tedafü’dür.Hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teavündür ki; şe’ni, ittihad ve tesanüddür.Heva yerine hüdadır ki;şe’ni, insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür.

Mevcudiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört el ile sarıl; yoksa mahvolursun. Mektubat 474 p15

 

Kur’an’ın umumi vech-i rahmetinden kâfirler dahi istifade etmektedirler, şöyle ki;

Kur’an-ı Hakîm’in küffarlar hakkında da bir nevi cihet-i rahmeti vardır ki;hayat-ı dünyeviyeyi onlara Cehennem olmaktan bir derece kurtarıp bir nevi şekk vererek, şekk ile yaşıyorlar. Yoksa âhiret cehennemini andıracak bu dünyada dahi manevî bir cehennem azabı çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardı. Lem’alar 80 p2

…kâfir, Kur’anın semavî ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş. Ona denilse: “Madem mevt ve zevali, bir i’dam-ı ebedî biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde… Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?” O adam, Kur’anın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: Mevt i’dam değil, ihtimal beka var. Veyahud deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın! Lem’alar 79 p3

 

Kur’an nev-i beşerin ıslahı ve terbiyesi ve irşadı için inzal edilmiştir.

Hâlık-ı arz ve semavatın,nev’-i beşerin ıslah ve terbiyesi için inzâl ettiği Kur’anınpek çok vazife ve makamları vardır. Mesnevi-i Nuriye 230 p2

 

Kur’anı inzal etmekten maksad,cumhur-u nâsı irşad etmektir. İşarat-ül İ’caz 160 p3

 

Kur’an hidayet nurunu neşrederek kâinattaki küfür ve zulmeti dağıtmak için gönderilmiştir.

 

…Kur’anın herbir âyeti, birer necm-i sâkıb gibi i’caz ve hidayet nurunu neşr ile küfür ve gaflet zulümatını dağıttığını görmek ve zevketmek istersen; kendini Kur’anın nüzulünden evvel olan o asr-ı cahiliyette ve o sahra-yı bedeviyette farzet ki, herşey zulmet-i cehil ve gaflet altında perde-i cümud-u tabiata sarılmış olduğu bir anda birden Kur’anın lisan-ı ulvîsinden

سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ٭ يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى اْلاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

gibi âyetleri işit bak: O ölmüş veya yatmış mevcudat-ı âlemسَبَّحَ يُسَبِّحُsadâsıyla işitenlerin zihninde nasıl diriliyorlar, hüşyar oluyorlar, kıyam edip zikrediyorlar. Hem o karanlık gökyüzünde birer camid ateşpare olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlukat,

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُsayhasıyla işitenin nazarında nasıl gökyüzü bir ağız; bütün yıldızlar birer kelime-i hikmet-nüma, birer nur-u hakikat-eda ve arz bir kafa ve berr ve bahr birer lisan ve bütün hayvanat ve nebatat birer kelime-i tesbih-feşan suretinde arz-ı dîdar eder. Yoksa bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr zevkin dekaikini göremezsin. Evet o zamandan beri nurunu neşreden ve mürur-u zamanla ulûm-u mütearife hükmüne geçen ve sair neyyirat-ı İslâmiye ile parlayan ve Kur’anın güneşiyle gündüz rengini alan bir vaziyet ile veyahut sathî ve basit bir perde-i ülfet ile baksan; elbette herbir âyetin ne kadar tatlı bir zemzeme-i i’caz içindene çeşit zulümatı dağıttığını hakkıyla göremezsin ve birçok enva’-ı i’cazı içinde bu nevi i’cazını zevkedemezsin. Sözler 434 p3

 

ص

Yoruma kapalı.